Röportaj
Kendi İlişkinizin Terapisti Olun!
- İlişkide kötü zamanlar geçiren çiftlerin bu konuda profesyonel yardım almasının önemi nedir?
Aslında vurgu yaptığınız ilişki kelimesi çok kıymetli. Çünkü bizler, hayatın, dünyanın nasıl bir yer olduğunu ilişki içinde öğreniyoruz. Büyüdüğümüz aileyi bir kulis olarak düşünürsek, birey olmayı, arkadaş olmayı, eş olmayı ya da anne-baba olmayı erken dönem ilişkilerimizde temel bakıcımızla, ki bu genellikle anne oluyor, onunla birlikte öğreniyoruz. Farklı bireylerin, farklı gerçekliklerin oluşturduğu aile sistemi içinde de kendimize, ötekine ve hayata dair algılarımız ve beklentilerimiz şekilleniyor. Yaşam sahnesinde de öğrendiğimiz bu rolleri oynuyoruz.
Bir gün geliyor; “hayatımın anlamı”, “vazgeçilmezim” dediğimiz bir kişiyle romantik ilişkiye başlıyoruz. Eşsiz olma, biricik olma ve değerli olma duygularını hissetmekten başka amacımızın olmadığı bu ilişkide kıymetli hikayemizin bir tanığı olsun istiyoruz. İlişkinin ilk başlarında yoğun olarak hissedilen ya da hissedilmesi beklenen bu duygular, zaman geliyor yerini kızgınlık, pişmanlık, öfke, incinmişlik, hayal kırıklığını gibi duygulara bırakabiliyor. Çiftler farkında olmadıkları, olumsuz bir etkileşim döngüsü içine girebiliyor. Yerin ve zamanın önemi olmadan, farklı konularda çatışabiliyor. İçeriğini tartışmak için başladıkları bir konu, yerini, eleştiriye, aşağılamaya, savunmaya ve duvar örmeye yani ilişkiden kopmaya bırakabiliyor. Olumsuz anıların çoğalmasıyla birlikte, sürekli aynı döngünün içine girmek çift ilişkisini yıpratıyor. Her ne kadar çiftler yaşadıkları bu durumun farkında olsa da, geçmişte öğrendikleri bir sorunla başa çıkma yöntemi bu ilişki için işe yaramaz hale geliyor. Olumsuz etkileşim döngüsünde olan çiftlerin bu davranışlarının yerini, olumlu düşünce ve davranışlara bırakabilmeleri ve en önemlisi birbirlerinin yarasını, acısını fark edebilmeleri ve onarabilmeleri için ilişki terapistinden yardım almak önemli hale geliyor.
- Çiftler ilişki terapistine başvurmada önyargılı davranıyor mu? Neden?
Zaman zaman davranabiliyorlar. Her çift ve her birey kendi hikayesiyle eşsiz ve biricik. İlişkide yaşadıkları sorun da onlar için paylaşılması zor bir konu olabiliyor. Çünkü geçmişte bir sorunla karşılaşıldığında bunun çözümüne dair ne yapılması gerektiğini de öğrenmiş oluyorlar. “Bu sorunu biz kendimiz halletmeliyiz” şeklinde de düşünebiliyorlar. Terapiye zayıf insanlar gider algısıyla da yardıma başvuru süreci uzayabiliyor.
Ancak, önemli olan noktalardan bir tanesi de sorunla yüzleşebilmek. “Bizim hiçbir sorunumuz yok” ya da “aslında eşim değiştiğinde her şey mükemmel olacak” algısı odağı ilişkiden kaçırabiliyor. Sorunu ya da durumu konuşulabilir hale getirdiklerinde önyargı kırılmaya başlıyor. Yaşadıkları bu gerçekliği kabul ediyorlar. Gönüllükle başvurdukları terapinin başarı oranı yükseliyor.
- Bir ilişkide terapiye ihtiyaç duymamak için nelere dikkat etmek gerekiyor?
Her şeyden önce kişinin kendisini ve duygularını fark edebilmesi gerekiyor. Kendi ihtiyacını ve eşinden beklentisini ilişki içinde fark eden kişi, eşini dinlerken onu duyabiliyor. Böylelikle sadece kendi düşüncelerine, duygularına odaklanmamış oluyor. İlişkisinde saygı, güven ve yakınlık hisseden çiftler bunu daha kolay yapıyor.
Hem fikir olmadıkları konuları tartışırken yüksek sesle tartışmamaya başlamamak da önemli. Tartışma anında nabız yükselir. Biyolojik olarak da kişiler durumdan etkilenir. Eğer bir konu, konuşulamayacak hale geldiyse kısa bir mola almak gereklidir. Öfkenin, tartışmaya hakim olmaması sağlanmalıdır. Aksi takdirde, kazananı olmayan bir döngünün içinde kendilerini bulabilirler.
- Kötü giden bir ilişkiyi terapiyle yeniden eski haline getirmek yüzde kaç başarıyla sonuçlanıyor? Tüm çabalara rağmen başarısızlıkla sonuçlanan birliktelikler oluyor mu?
Danışanların sıklıkla sorduğu sorulardan biri bu aslında. Terapinin ne kadar süreceğini ve nasıl sonuç alacaklarını merak ediyorlar. Her şeyden önce terapi hedefi ve terapistten beklentilerini konuşmak gerekiyor. İlk görüşmede sorduğum sorulardan bir tanesi bu. Çünkü çalışacağımız konuyu netleştirmek gerekiyor. Rotamız olmazsa, varacağımız noktayı bilemeyiz. Soruna ve oluşturulan hedefe göre terapi süresi de değişebiliyor. Ne yazık ki bir sihirli değneğimiz yok. Ancak sorularımız ve müdahale tekniklerimiz var. Terapide danışanlar ve terapist arasında ahenk ve güven oluştuğunda başarı oranı yükseliyor. Önemli olan çiftin terapiye ve değişime gönüllü olması.
İlişki/çift terapisi içinde yer alan farklı modellerin uygulandığı araştırmalar var. Sonuçlar, çalışılan konuya ve modele bağlı olarak değişkenlik gösterebiliyor. İlişkideki değişime odaklanan çiftler, güç kaynaklarını terapi içinde fark ettiğinde ve kullandığında istediği hedefe ulaşıyor.
Ben bir terapist olarak elbette her zaman umutla terapi odasına girerim. Terapist olarak benim umudumun ve değişime inancımın danışanların umudunun ve inancının çok ötesinde de olmaması gerekir. İnce bir çizgi var burada. Yardım almak için çok gecikmiş çiftlerde durum biraz zorlaşıyor. Kördüğümün çözülmesi için gösterilmesi gereken çabanın da artması gerekiyor. Terapi sürecinde hedef evlilik sıkıntısının azalmasıysa, bunun için de zaman gerekiyor. Bu süreçte ani kararlardan da uzak durulmalıdır. Ancak, çiftin kararı ilişkiyi bitirmek olursa, bu süreç de iyi yönetilmelidir. Böyle durumlarla da karşılaşıyoruz.
- Bir çifti ilişki terapisine götüren nedenler nedir? Bunun belirgin işaretleri var mı?
Röportajın başında olumsuz iletişim için dört temel durumdan bahsettim. Aşağılama, eleştiri, savunma ve duvar örme… Çift terapisti Dr. John Gottman, bunlara “mahşerin dört atlısı diyor”. İlişki içindeki arkadaşlığı, iletişimi ve diğer olumlu duyguları yıkan özellikler bunlar. Hepsinin olumsuz etkileri var. Ancak, aşağılama bence diğerlerine göre tehlikelidir. Çünkü kişinin eşine yönelik olumsuz atıfları var. “İşe yaramazsın”, “beceriksizsin”, vb. gibi karşısındakini küçük gören ve alaycı ifadeler bunlar. Dikkat ederseniz doğrudan kişiliğe dönük söylemler. Her zaman söylem olması da gerekmiyor. Beden duruşu ve göz hareketleriyle de olabiliyor.
Eleştiri ise, “sen” dili cümleleriyle kendini gösterir. Şikayetten farklı olarak, eşler birbirlerini suçlarlar. Genellikle de “senin yüzünden geç kaldık”, “sen yeterince dikkat etseydin sorun yaşamazdık”, “sen sorumsuz birisin” vb. gibi ifadeler barındırır. Aşağılama da olduğu gibi bunda da, istenmeyen davranışa yönelik bir söylem yok.
Eleştiriyle karşılaşan eş savunmaya geçerken “hayır, aslında senin yüzünden oldu”, şeklinde tepki verebiliyor. Tartışma alev topu haline geliyor, tutması ve başa çıkması da kolay olmuyor. Sonrasında eşlerden biri, iletişimi kesip ortamdan ayrılabiliyor. Yani duvar örüyor.
Bir süre konuşmadan devam eden çiftler, tekrar konuşmaya başlıyor ve bir sorunla karşılaştıklarında yine iletişimlerinde olumsuz döngünün içine girebiliyorlar. Yıpratıcı ve istenmeyen bu döngüyle baş etmek kolay olmuyor. Mahşerin dört atlısının hakim olduğu ilişkilerde zaman geçtikçe, olumlu duygular azalıyor. Yıllarca yatırım yaptıkları ilişkide olumsuz duygular hissetmeye başlıyorlar. Çaresizlik, öfke, pişmanlık, güvensizlik, hayal kırıklığı ve incinmişlik duyguları ortaya çıkabiliyor.
Bu belirgin işaretleri yaşayan çiftler terapiye başvuruyor.
- İlişki terapistine gitmeyen bir çift, kendi başına ilişkiyi daha iyi bir yere taşımak için nasıl bir yol izlemeli?
Çiftlerin önce kendilerini sonra da birbirlerini iyi tanımaları gerekiyor. Başlangıç olarak şu soruyu sorabiliriz. Eşinizin üç tane olumlu özelliğini söyler misiniz? Bu, kolay bir soru değil aslında. Kendinizi nasıl tanımlarsınız, sorusu da öyle. İlişkinin hazinesinde bu soruların cevapları mevcuttur. İlişkinin en başlarında hissedilen olumlu duyguları hatırlayıp, pekiştirmek gerekiyor.
Arkadaşlarının, yakınlarının ilişkileriyle kendi ilişkilerini kıyaslamamalarını öneririm. Çünkü her ilişkinin öyküsü farklıdır. Çiftler, bu kıyaslamayı yaptığında kendilerini “ yetersiz” ve “çaresiz” hissedebilirler. Zaman zaman duyuyorum. “Çok yakın çift arkadaşlarımız var ve hiç kavga etmiyorlar”. Buradaki temel nokta tartışmamak ya da bir sorun olmaması değil. Önemli olan, bir tartışma olduğunda ya da farklı görüşlerinizin olduğu bir durumla karşılaştığınızda süreci nasıl kontrol ettiğinizdir. İki farklı geçmişten gelmiş kişilerin sorun yaşamayacak olmaları gerçekçi değildir. Sorun yaşadıklarında saygı ve yakınlığı elden bırakmayan çiftler mahşerin 4 atlısına yönelmiyor. İlişkinin dümenini kendileri kontrol ediyor. İlişkideki doyum ve mutluluğu artırmak için, eşlerin birbirleriyle gurur duyması ve “her şeyden önce birey olarak ve sonrasında benim için değerlisin” mesajını vermeleri önemlidir. Bunu her zaman konuşarak değil, beden diliyle, dokunarak ya da sarılarak yapabilirler. Birbirlerinin dünyasını ve duyguları merak ederek, sevgiyi gösterme biçimlerini keşfedebilirler. İlişkide korku ve kaygı hakim değilse şayet, merak ve güvenle ilişkiyi sürdürüyorlarsa yakınlık, paylaşım ve arkadaşlık artacaktır.
- Çift hangi noktaya gelene kadar kendi ilişkisinin terapisti olabilir?
İlişkide doyum ve mutluluğu hissediyorlarsa ve sorunla karşılaştıklarında başa çıkabiliyorlarsa aynı zamanda ilişkinin terapistiler aslında. “Ben” dilinin kullanan her iki eş de bunu yapıyorsa bir terapistlik durumu mümkün. Ben diliyle bahsetmek istediğim, kişi eşinin sergilediği davranış karşısında kendi duygu ve düşüncelerini ifade eder. Çok kolay gözüken “ben” dilini içselleştirmek için epey tecribe etmek gerekiyor.
Gözlemlerim, enerjilerini ilişkisine aktaran, birbirlerini değiştirmeye çalışmayan kişilerin daha mutlu olduklarını söylüyor. Ancak, mahşerin 4 atlısı ilişkide kendini göstermeye başladığı ilk anlarda bunu bir sinyal olarak görmeliler. Aksi takdirde, terapiye başvuru gecikecek ve ilişkide mutsuzluk, gerginlik ve çatışma artacaktır.
- İlişkisini kurtarmaya çalışıp, terapist görevi gören taraf bundan etkilenebilir mi?
İlişki, tek yönlü ya da tek taraflı değildir. İlişki dinamiktir yani değişkenlik gösterir. Bu yüzden, tek kişinin ilişkiyi kurtarma çabası yeterli olmayabilir. İlişkinin seyrinin değişmesi için, sadece kendi değişimi ya da eşini değiştirmeye çalışması istediği sonucu alamayınca da çaresizlik duygusuna yol açabilir. Olumsuz duyguların yer aldığı durum depresyon için tetikleyici olabiliyor. Tek taraflı bir terapist görevi bu noktada işe yaramaz. Çünkü bu kişi eşinin terapisti olamaz. Bu rolü üstlenirse, eşi de tepki gösterecektir. Eşinin, değişime olan direnci artabilir. Ama ilişkideki sorunu fark eden eş, suçlayıcı ve eleştirel olmadan neden yardım almaları gerektiği konusunda durumu açıklarsa çiftin birlikte terapiye gelmesi daha kolay oluyor.
- Sokaktaki insanın ilişki terapisine bakışı nasıl?
Bazı insanlar, psikoterapiye giden kişilerin “zayıf” insanlar olduğunu düşünebiliyor. İlişkilerinde yaşadıkları sorunları sadece kendilerinin çözebileceğini düşünebiliyorlar. Ancak, bizler farklı hikayeleriyle gelen terapiye başvuran insanların yanındayız. İçerik değişebiliyor. Önemli olan, her bireyin bu durumdan nasıl etkilendiği ve nasıl başa çıktığıdır. Terapi sürecinde birlikte yürüyoruz. Kendi kararlarını vermelerine ve değişimlerine tanıklık etmek üzere yardımcı oluyoruz. Yazılı ve görsel medya da yapılan çalışmalar, kişilerin bu alanı daha çok tanımalarına ve bilgi sahibi olmalarına yardımcı oluyor. Ülkemiz için bu sevindirici bir durum.
Elbette, kendi geçmişlerine dair pek çok konuyu terapide paylaşmaları her zaman kolay olmuyor. Terapistin yetkinliği ve terapideki güven ortamı bunun için önemlidir.
Türkiye’de bu alan daha çok aile-evlilik danışmanlığı ya da çift-aile terapisi olarak biliniyor. Teorik olarak, isimler değişse de yapılan müdahalenin sistemik yani ilişkisel olması gerekiyor. Çünkü, bu terapi yöntemi bunu gerektirir.
- Eklemek istediğiniz konular var mı?
Nazik davetiniz için çok teşekkür ederim. En başta belirttiğim gibi ilişki vurgusunu yapmanız bir terapist olarak benim için çok kıymetli. İlişki içine doğan bizler, ilişki içinde büyür, ilişki için yaralanır ve yaralarımızı yine ilişki içinde onarırız.
Terapiye başvurmayı düşünen okurlarımıza nacizane önerim: bu konuda bir uzman ararken, uzmanın aldığı eğitimi ve yetkinliği incelemeleridir.
Sağlıklı ve mutlu günler dilerim.
Salih Hafızoğlu
Uzman Psikolog, Çift ve Aile Terapisti

Formsante Dergisi/Eylül, 2016